İş Güvenliğinde Yeni Dönem
15.04.2016 tarihli röportajımızdan...
Şirketinizden ve hedeflerinizden biraz bahsedebilir misiniz?
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu Çalışma Bakanlığından aldığımız OSGB yetki belgesi ile uygulamaya koyuyor, işyerlerine iş güvenliği uzmanlığı ve işyeri hekimliği hizmetleri sunarak işverenlere yasal yoldan danışmanlık yapıyoruz. Antalya’da 3 yıldır sürdürdüğümüz çalışmalarda yüzlerce işyerine rehberlik ettik, binlerce çalışanımıza da eğitimler düzenledik. Hizmet verdiğimiz şirketlerin iş güvenliği kültürünü benimsemeleri yolunda Ankar OSGB, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin doğru ve düzenli verilmesi adına üzerine düşen görevleri yapmaya devam edecektir. Aslına bakarsanız değişim için direnenlere, “sorma ver parası” diyenlere, “İşsiz mühendisler için devlet iş imkanı yarattı” sözüne karşı bir mücadele bu.
İş Güvenliği hizmetleri çoğunlukla birer maliyet unsuru olarak görülüyor. Gerçekten böyle mi?
Bu bir süreç tabi ki! Milletçe bunu idrak etmek için daha çok yolumuz var. İş güvenliği teriminin ülkemizde on yıllık geçmişi ya var ya yok! Yasal zorunluluklar insanları birtakım düzenlemeleri yapmak zorunda bırakıyor. Bana göre cezalar ile korkutuldukça sorumluluklarımız artıyor, para cezaları caydırıcı bir etken oluyor. Biz aba altından sopa görmeden iş yapmıyoruz. Önce küçük hesaplar ile başlıyor, sonra aman kimse zarar görmesin muhasebesi yapılıyor, ardından vicdan devreye giriyor, kul hakkı daha fazla düşünülmeye başlanıyor. Şimdilerde “sorma ver parası” dedikleri sistem yerini yavaş yavaş “ben buna para veriyorum bari hakkıyla hizmetimi alayım” noktasına gidiyor. Zamanla iş güvenliği için alınacak önlemlerin maliyet hesabından çok öte bir şey olduğunu anlayacağız.
Büyük işletmelerdeki risk oranı küçük işletmelerdekine göre daha mı fazladır?
İstatistiklere bakıldığında 1-3 kişinin çalıştığı işyerlerinde iş kazaları ile daha fazla karşılaşılmaktadır. Bize göre bunun nedeni küçük işletmelerdeki işveren ve çalışanların tehlikeleri önemsememeleri, çıraklık-ustalık ilişkisinde alaylı yetişme, ustanın her işi biliyorum, yaparım düşüncesi ile her türlü tamirat işine kalkışması, atölye, tamirhane gibi ergonomik şartların zayıf olduğu yerlerde durumun kanıksanması ve tabi ki eğitim eksikliğidir. Büyük işletmelerde olabilecek iş kazalarının facia ile sonuçlanabilme ihtimalinden dolayı gerekli tedbirler daha fazla alınmaktadır. Yasal zorunlulukların etkisi ile iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerinin bu işletmelerde görev alıyor olması büyük işletmelerdeki iş kazası oranlarını günden güne azaltmaktadır.
Peki küçük işletmelerdeki iş kazası oranları nasıl azaltılabilir?
Güzel soru. “Tehlikeli” ve “Çok Tehlikeli” sınıfa sahip küçük işletmelerin birçoğu öncelikle iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ya hizmet almıyor, ya eksik alıyor ya da ekonomik sebeplerden dolayı gerekli tedbirlere önem vermiyor. İşverenlerin bu konuya olan bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor ki yapılan yasal düzenlemeler ile bu işletmelerdeki zorunlu iş güvenliği hizmetleri, iş güvenliği eğitimleri amacına ulaşabilsin. Temmuz 2016’da iş sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun genişleyen kapsamı ile az tehlikeli olup çalışan sayısı 10 ve üzerinde olan işletmelerde bu hizmeti alma zorunluluğu da başlayacak. Çalışan sayısı 10’dan az olan işyerlerinde ise yasal zorunluluk çalışanların işyeri hekimi muayeneleri ve iş güvenliği eğitimleri ile bu farkındalığı artıracak. İşyerlerinde riskler değerlendirilmeli ve bu konu çalışanlara mutlaka anlatılmalıdır.
Risk değerlendirmesi zorunluluğunu biraz anlatır mısınız?
En az 1 çalışanı olan işletmelerde tehlike sınıfına bakılmaksızın işyeri tehlikeleri analiz edilir ve raporlandırılır. Bu bir yasal zorunluluk olması yanında meydana gelebilecek iş kazaları nedeniyle işvereni çok ciddi para cezaları ile karşı karşıya da bırakabilir. Bunu sadece denetim olursa mantığı ile yapmamak gerekiyor, tüm işyerleri bu kültür seviyesine ulaşmak zorunda. Çalışanların işe giriş periyodik muayeneleri ile iş güvenliği eğitimleri koordineli bir şekilde yürütülmelidir. Bu işverenin çalışanına karşı olan bir borcudur.
Temmuz 2016’da hangi işletmeler bu kapsama dahil olacak?
Tehlike sınıfı “Az Tehlikeli” olan tüm işyerleri. Örneğin; çalışan sayısı 10 ve 50 arasında olan işletmeler iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi hizmeti almaya başlayacaklar. Bunlar; özel okullar, kreşler, anaokulları, restoranlar, pastaneler, çağrı merkezleri, marketler, fide tesisleri, peyzaj şirketleri, danışmanlık şirketleri, gıda şirketleri, seyahat acenteleri, yemek şirketleri, servis hizmetleri, fuar merkezleri gibi… Kısaca eğitim, perakendecilik, hizmet ve danışmanlık firmaları diyebiliriz.
İşveren ile çalışan arasındaki ilişkiyi siz nasıl tanımlıyorsunuz?
İş hayatı eve ekmek parasının götürüldüğü, işçinin alın teri için ödenen emeğin karşılığıdır. Anadolu’da “işçinin parası teri soğumadan ödenmelidir” derler, çünkü işçi çalışır maaşını öyle hak eder. İşveren de ihtiyacı tespit ederek, kafa yorarak, stresi yanında kar kalan banka kredi borçlarını ödeyerek ticarete atılır, istihdam yaratarak devlet ekonomisine vergi ödeyerek katkı sağlar. Her iki taraf da birbirini kollamalı, gözetmeli. İnsanlar hayatlarının çok büyük kısmını işyerlerinde geçiriyorlar. Kimi çalışan patronunu eşinden, çocuğundan, anasından, babasından daha fazla görüyor. İş hayatı da aile hayatı gibi düzenli olmalı, emek harcanmalı. Tedbirsizlikler, ihmalkarlıklar, eğitim eksiklikleri, tecrübesizlikler, karşılıklı olabilecek bir vurdumduymazlık alır götürür herşeyi, düzeni ve huzuru bozar. Kiminin canı gider, kiminin malı! Vicdanlarda yaratacak tahribatı hiç saymıyorum bile. Kısacası her iki taraf da bu alışverişte birbirlerinin haklarını gözetmek zorundadır.
Sizce işyerlerindeki iletişim sorunu nasıl çözülür?
İş hayatı içinde çalışan ile işveren arasında eksiksiz bir iletişim olmalı. Birbirlerini anlamalılar, karşılıklı empati kurabilmeliler. İşveren çalışanına değer vermezse işçi sadece ay sonunda alacağı maaşa bakar. Değer karşılıklı verilmeli, çoğu işveren için çalışanlarının isteklerinin, dertlerinin ne önemi var ki, “İşlerini yapsınlar yeter” bakış açısı sanayi devriminden çok çok önceydi. İşinden memnun olan, değer gören çalışan daha fazla üretmeye çalışıyor, aidiyet duyguları artıyor. Muhatabın insan olduğunu unutmamak gerekir. Beklentiler karşılıklı olduğu için iletişimin önemi burada devreye giriyor. Otursunlar karşılıklı isteklerini birbirlerine anlatsınlar, sonra bakın neler oluyor. Birbirimizi dikkatli dinledikçe, daha iyi anladıkça sorunlar bir bir aşılıyor.
“İş güvenliği kültürü” kavramıyla neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?
Her yıl binlerce çalışanımız yetersiz önlem alınmasından, eğitim eksikliğinden iş kazalarında yaralanıyor ya da hayatını kaybediyor. Dünya kültür ve aydınlanma haritasını merak edip bakanlar olursa Türkiye’nin içler acısı halini görürler. Kısa ve net. Okumuyoruz. Araştırmıyoruz. Antalya’da 3 yıldır bu işe gönül veren birisi olarak iş güvenliği eğitimleri daha çocuk yaşta başlamalı diyen birisiyim. Avrupa’da anaokulu çağındaki çocuklarda, yani daha başta trafik ve çevre bilinci ile birlikte bu eğitimin temelleri atılıyor. Yarın bu çocuklar iş hayatına atılacaklar, düşünsenize bu kültürle büyümüş çocukların ileride ne yapacaklarını! İş kazalarını, ölümleri azaltabilmenin çözümlerinden birisi de bu bence.
Bu konuda sizler ne yapıyorsunuz?
Üzerimize düşeni tabi ki! Geçenlerde Antalya’da bir özel okulumuzda bunun ilk çalışmasını yaptık. İlkokul düzeyindeki sekiz sınıfa iş güvenliğinin önemini anlattık, okullarda ve evlerde yaşanabilecek kazaları, bunlara karşı nasıl önlem almaları gerektiğini paylaştık. Çocuk bunlar, o kadar merakla dinlediler ki! Parmakları sürekli havadaydı, merakla sorularını sordular, başlarından geçenleri anlattılar. Zihinleri şu an sünger gibi, ne verirseniz alıyorlar. Bizim için de çok güzel bir deneyim oldu. Şimdi de anaokulu öğrencilerine çizgi filmler eşliğinde iş güvenliğini anlatacağız.
Çalışanların iş güvenliği eğitimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Her çalışanın işletme içinde önemli bir yeri vardır. Emek verir ve üretime katkı sağlar. Sürekli bunu söylüyorum; anlamak zorundayız, hepimiz insanız, duygularımız var ve açıkçası toplum olarak da yönetilmeyi seviyoruz. İnsanımızı da doğru yönetmek durumundayız. En azından kendi üzerimize düşeni yapıyor, çalışanlara değer verdiğimizi gösteriyoruz. Eğitimlerimizde onların kişisel gelişimlerine katkı sağlayacak argümanlar ortaya koyuyoruz. Her işletmenin riski kendine özgüdür, basma kalıp cümlelerle, tanımlarla vakit kaybetmiyor, o işletmedeki tehlikeleri hep birlikte konuşarak “neler yapmalıyız, nasıl davranmalıyız” sorularının cevaplarını kendilerinin vermesine olanak sağlıyoruz. Eğitime interaktif bir şekilde dahil olan çalışan artık durumu içselleştirmeye başlıyor.
Ya işverenler? Onların bakış açısı nasıl? Gerekli önlemleri alıyorlar mı?
Biz çalışanlarımız kadar işverenlerimizin de yanındayız. Bunu sadece verdiğimiz hizmete karşılık onlardan bir bedel aldığımız için söylemiyorum. İşverenlerimizin iş hukuku yönünden de tüm sorularına yanıt veriyoruz. Bir anlamda onların bu konudaki hukuki sorumluluklarına danışmanlık yapıyoruz. İşletmede alınması gereken önlemlere birlikte karar veriyoruz, çözümleri birlikte üretiyoruz. Çalışanların kişisel koruyucu donanım kullanmaları gerekliliğini daha fazla önemsiyorlar, öyle ki bu konuya bütçelerinde önemli bir pay ayırmaya başladılar. Örneğin, organize sanayi bölgesinde bir fabrikamız yaklaşık bir hafta iş durdurdu, öyle işsizlikten değil yanlış anlaşılmasın. Fabrikada tüm makineler bakıma alındı, her makineye otomatik durdurma anahtarı takıldı, çalışanların operasyon noktalarına erişimi engellendi, makineler üzerindeki havalandırma sistemlerinin motorları güçlendirildi, tozlar alındı, duvarlar boyandı, yeni iş kıyafetleri ve iş ayakkabıları geldi. İşverenimiz hem işletmesini güzelleştirdi, hem de verimliliğini artırdı. Bunun çalışanlar üzerinde yarattığı motivasyonu hiç söylemiyorum bile!
Farklı bir şeyler yaptığınızı anlatmaya çalışıyorsunuz, nedir bu farklılıklar?
Bir şeyleri farklı yapmak zorunda hissediyoruz kendimizi, zamanımızı da şartlarımızı da çok zorluyoruz. Bu ülke hepimizin, üretmek, insanımıza değer verdiğimizi göstermek zorundayız. Bunları laf olsun diye söylemiyorum. İki saat hizmet anlaşması yaptığımız yere gerektiğinde 1-2 gün vakit ayırıyoruz. Bizim için işletmenin iş güvenliği kültürüne oluşması öncelikli hedef. İşletmelerin acil durum planlarını çiziyoruz, makinelerin talimatlarını hazırlıyoruz, raporlama işlemlerini mevzuata uygun olarak yapıyor, çalışanların eğitimlerini kişisel gelişim eğitimleri birlikte pekiştiriyoruz, özlük dosyalarına kadar işyerinin hukuki çalışmalarını takip ediyor, iş hukuku yönünden tam bir danışmanlık hizmeti veriyoruz. Çünkü emeksiz yemek olmaz.